7 Aralık 2008 Pazar

MUTLU AŞK YOKTUR


Hiçbir şey elinde değildir insanın:
Ne gücü, ne güçsüzlüğü, ne de yüreği.
Açtığını sansa da kollarını, gölgesi bir haçtır onun.
Paramparça olur avucunda sımsıkı tuttuğu mutluluk.
Bir garip, bir acılı boşluktur günleri.
Mutlu aşk yoktur.

Bir başka kader için giydirilmiş
Silahsız askerlere benzer hayatı.
Çaresiz, kararsız kaldıktan sonra akşamları,
Neye yarar ki sabahları erkenden uyanmaları.
Söyle bunları bir tanem, tut gözyaşlarını.
Mutlu aşk yoktur.

Güzelim, sevgilim, kanayan yerim benim.
Yaralı bir kuş gibi taşırım yüreğimde seni.
Ve onlar bakarlar bilmeksizin, geçerken biz,
Tekrarlayıp ardımdan benim ördüğüm sözleri:
Ve apansız ölürler iri gözlerin için
Mutlu aşk yoktur.

Vakit yok artık öğrenmeye hayatı.
Ağlasın birlikte yüreklerimiz gün ışıyıncaya dek.
Küçümencik bir şarkı için bile nice mutsuzluk gerek.
Bir ürperişi bile nice pişmanlıkla ödemek.
Bir ezgi için bile nice gözyaşları dökmek
Mutlu aşk yoktur.

Hüsranla bitmeyen aşk yoktur.
Yara açmayan aşk yoktur kalpte.
İz bırakmayan aşk yoktur insanda.
Ve tıpkı senin gibidir vatan aşkı da
Gözyaşlarına boğulmayan aşk yoktur.
Mutlu aşk yoktur
İkimizin aşkıdır bu gene de.

Louis Aragon
Çeviren:Orhan Suda

29 Kasım 2008 Cumartesi

UÇURUMDA AÇAN


Aşktın sen kokundan bildim seni
Bir ahırın içinde gezdirilmiş gül kokusu
Taşıttan indin sonra da karşıya geçtin
Elinde bir tuhaf çanta saçında soku

Akıl almaz işleri şu zambakgillerin
Sokakta bir sövgü gibi akıp gittin
Gözlerin sonsuz uzun sonsuz çekikti
Baksan uçtan uca Çin Seddi'ni görebilirdin

Yanındaki adam mutlaka kardeşindir
İstanbul öyle ağırbaşlı bir kent değildir
Aşktın sen gidişinden bildim seni
Neye yarar sağduyuyu aşmazsa şiir

Birbirimizi kucaklarken neye yarar
Kucaklamıyorsak eski yeni sevgilileri
Diyorum çoğunca evli kadınlar
Bu yüzden ölü yıkayıcısıdırlar

Bilir misin acaba ne demiş tilki
Kişi bir anda nasıl çarpılıverir
Kuliste yarasını saran bir soytarı gibi
Giderek nasıl anlaşılmaz olur sözleri

Ömer ki bir gölü balığı için değil
Kamışı için vergilendirdiydi
Ama değnek vurulurken zavallı uğruya
Yüzüne ve neresine gelmesin derdi

Selam size büyük durumlar doruk anlar
Dağ görgüsü kazanır Ağrı'yı bir kez görse de kişi
Marmara'dan yirmi yılda çıkaramayacağı gerçeği
Okyanusu beş dakika seyretmekle kavrar

Belki de biraz geç rastladım sana
Ama her şey geç gelmiyor mu yurdumuza
1929 buhranı bile geç gelmemiş miydi
Eksikliğe mi alışmışız mutsuzluğa mı yoksa

Bir ahırın içinde gezdirilmiş gül kokusu
Ağır uykusu aldatılmış olanın
Ve aldatanın delik-deşik uykusu
Taşıttan indin sonra da karşıya geçtin

Divan Nâzım Hikmet İkinci Yeni
Kaç gündür adını düşünüyorum
Ne demiş uçurumda açan çiçek
Yurdumsun ey uçurum

Cemal Süreya

21 Kasım 2008 Cuma

İNFİLAK


Ben gidince hüzünler bırakırım
Bu senin yaşadığındır
Bir ev sıkılır kadınlardaki
Bir adam sıkılır kadınlardaki
Seni sevmek bu kadar mı
O benim yaşadığımdır.

Bazan da bir yerde kuşlar vardır
Ne uçmak, ne görünmek için
Bir karanfil pencereyi deler
Bir kapı kendiliğinden kapanır
İstesek sevişirdik, ama olmadı
Biz değil yaşayan acılardır.

Gitsem de her yerde biraz vardır
Hatırda zamansız bir plak
Bir otel kapısı, biraz istasyon
Vardır o seninle birlikte olmak
Buluşur çok uzaktan ellerimiz
Ve nasıl göz gözeyiz ansızın bir infilak.

Edip Cansever

5 Kasım 2008 Çarşamba

SEN SÖYLEMEDEN DE BİLİYORDUM


Seziyorum ki kaçacaksın
Yalvaramam koşamam
Ama sesini bırak bende

Biliyorum ki kopacaksın
Tutamam saçlarından
Ama kokunu bırak bende

Anlıyorum ki ayrılacaksın
Çok yıkkınım yıkılamam
Ama rengini bırak bende

Duyumsuyorum ki yiteceksin
En büyük acım olacak
Ama ısını bırak bende

Ayrımsıyorum ki unutacaksın
Acı kurşun bir okyanus
Ama tadını bırak bende

Nasıl olsa gideceksin
Hakkım yok durdurmaya
Ama kendini bırak bende

Aziz Nesin

2 Kasım 2008 Pazar

BEN SENSİZ BURDA


Yaslanıp omuzuna gecenin
sabahı karşılar gibi,
ama dünyaya günaydın diyemeden.

Yatar gibi çimenler üstünde,
ama çimenlerin kokusunu alamadan.

Koşar gibi denize doğru,
ama denizde kulaç atamadan.

Uzanır gibi bir çocuğun başına,
ama çocuğun başını okşayamadan.

Tırmanır gibi gürbüz bir ağaca,
ama ağaçtan bir meyva koparamadan.

Kavuşur gibi eski bir dosta,
ama eski dostla kucaklaşamadan.

İş başında türkü söyler gibi,
ama sesimi ben bile duyamadan.

A. Kadir
SEN BENSİZ ORDA


Kim anlatacak sana akşamları,
dışarda nasıl geçti günüm,
Cağaloğlu pazarında nasıl atlatılıyorum,
kimlere rastladım yolda, neler konuştum,
kim anlatacak sana?
Arada bir kim tutup sıkacak o minik pembe burnunu senin?
O bembeyaz çileli saçlarını kim okşayacak geceleri?
Kim şakalaşacak seninle sabah kahvaltısında?
Seni kim ağlatacak şiir okurken?

Hele bir süre daha
bensiz baksın dursun
acı aydınlık yüzünden
orda karanlıklara.

A. Kadir

6 Ekim 2008 Pazartesi

soğuk bir intihar


yıldızlar damlıyordu parmak uçlarından
kısa kirpiklerine ne kızlar asılı
elektrik çıtırtısı yok gibi saçlarından
yüzünde görünmez bir şiir yazılı

bir türlü anlaşılamadı nedeni nasılı
belki bir çağrışım işlenmemiş suçlarından
gülümsemesi bile ne kadar acılı
sanki gözyaşları dudaklarından

bu dünyaya ait her yanlışa meraklı
yanılgılar üretiyor uzlaşmazlığından
kendini çok dağıtmış herkesten alacaklı
uykuları kilitli koyu baş ağrısından

yalnızlığa saklanması kaçıp dünyalılardan
çünkü duygusallığı onlardan farklı
soluğu tıkanıyor ve lazer tabancasından
soğuk bir intihar ki hani içinde saklı

Attilâ İlhan

20 Mayıs 2008 Salı

ŞİİRİSTAN


Bir yer var orada ikimiz için
Orada bildiğin gibi şiiristanda
Evler Yunus'un evleri
Yollar Emrah'ın yolları
Ve Hayyam'dan birer rübai gemiler limanda

Deniz bildiğin gibi Orhan Veli'den kalma
Mevsimse Yahya Kemal'in sonbaharı
Nedim'dir seyreylediğin bir elde mey, bir elde gül
Çeşmeler Karacaoğlan'ın
Dağlar Köroğlu'nun dağları

Tarancı'nın kuşları havada dönen
Kadınlar Haşim'in kadınları görüyor musun
Yeter bir nabız gibi vurduğun bende
Bana bir şiir ver güzelliğinden
Bütün şiirler senin olsun

Şiiristan sultanı devletlü gönlün emreylesin yeter ki
Güzelliğinden nice ülkeler kurulur
Yoksan gece ve ölüm
Varsan el sürdüğün her şey şiir
Ayak bastığın her yer şiiristan olur

Ümit Yaşar Oğuzcan
SAKAL


Hanginiz bilir, benim kadar,
Karpuzdan fener yapmasını;
Sedefli hançerle, üstüne,
Gülcemal resmi çizmesini;
Beyit düzmesini;
Mektup yazmasını;
Yatmasını,
Kalkmasını;
Bunca yılın Halime'sini
Hanginiz bilir, benim kadar,
Memnun etmesini?

Değirmende ağartmadık biz bu sakalı!

Orhan Veli Kanık Temmuz 1941 (İnkılâpçı Gençlik, 18.7.1942)
TANGO ADIMLARI


Unutulmuş bir şarkı bu
Söylersem dinler misin?
Unutulmuş bir tango bu
Dans etsek hatırlar mısın?

Unutulmuş bir kadın bu
Göstersem tanır mısın?
Unutulmuş bir sevda bu
Anlatsam ağlar mısın?

Ayrıldığımız o sokağın başına
Bunca yıl sonra geri döndüm işte
Oysa beklemeden beni çekip gitmişsiniz
Bir demet leylak buldum kaldırım taşlarında
Biliyorum geç kaldım
Biliyorum geç kaldım
Bunca yıl avundum o sahte anılarla
Bunca zaman kaybettim hazin maceralarla
Biliyorum geç kaldım
Biliyorum geç kaldım
Biliyorum geç kaldım hayata
Ayak uyduruyorum şimdi
Tango adımlarıyla

Unutulmuş bir davet bu
Benimle katılır mısın?
Unutulmuş bir tango bu
Benimle adımlar mısın?

Yalnız da olsam şimdi
Dönmek yok artık bana
Gideceğim bir başıma
Sürçmeden ayaklarım
Biliyorum geç kaldım
Biliyorum geç kaldım

Murathan Mungan

20 Nisan 2008 Pazar

ÇAĞRI


Günlerin gürültüsünde nerde
Tut ki seviştik diyelim
Artık elim ayağım tedirgin
Zamanım seninle akar gider
Yaşamayı yeniler durur sevgin

Gözlerinde o dayanılmaz çağrı
Öpüşmelerin en olgunu kaçamak
Tut ki kalkmış engeller aramızdan
Üstümüzde ay aydınlık gökler
Bir mutluluk içindeyiz umulmayan

Nahit Ulvi Akgün

31 Mart 2008 Pazartesi

KIRILGAN


Kırılgan bir çocuğum ben
Yüreğim cam kırığı
Bütün duygulardan önce
Öğrendim ayrılığı
Saldırgan diyorlar bana
Oysa kırılganım ben
Gözyaşlarım mücevher
Saklıyorum herkesten
Ürküyorlar gözümdeki ateşten
Ürküyorlar dilimdeki zehirden
Ürküyorlar o dur durak bilmeyen
Gözükara cesaretimden
Diyorlar: Bir yanı sarp bir uçurum,
Bir yanı çılgın dağ doruğu.
Oysa böyle yapmasam ben
Nasıl korurum
İçimdeki çocuğu?
Bir yanım çılgın nar ağacı
Bir yanım buz sarayı.

Murathan Mungan

16 Mart 2008 Pazar

TELEFON


Dedemin ölüm haberini, bir an durakladıktan sonra,
babam vermişti telefonda. Babamınkini dayım.
Bu kez de işte duraklayan annem: Atakan!
Hiç bitmez gibidir telefonda donakalınan o an!

Bir başka hışımla ağaçlar hışırdamaya başlar,
sabaha karşı uyanıldığında o telefonla,
temmuzun orta yerinde bu ülkede bazen
işte böyle geliverir sonbahar birden adeta.

Cılız bir haziran güneşinin sevinciyle belki,
unutulmuş olabilir birkaç günlüğüne ama,
böyle günlerde dank eder yine insanın kafasına:
tüm hayatlar eksik, tüm ölümler vakitsizdir.

Roni Margulies
SU İÇİN


gamzeleri olsun geceleri ay doğsun düşüne
balıklar yüzsün içinde karıncalar su içsin
bir dağdan kopsun kar sularıyla çoğalsın
kim susamışsa aksın onun ağzına kalbine
her sabah yüzünü yıkasın çocukların
kırlardan geçsin sümbüllere uğrasın
çöllere uğrasın vaha olsun aşkın tubası
yakılan ormana dal olsun yeşersin öyle

gamzeleri olsun geceleri ay doğsun yüzüne
kavaklara gülümseyip salkımsöğüte eğilsin
unutmasın yoksulları uğrasın ekinlere
namık şiir yazsın yine su için su için diye

gecesi ay olsun gamzesi olsun gülümsesin
acısın diktatörlere katillere bile acısın
amsterdam'a ay yoksul kırlara yağmur
çavlan olsun yağmur ormanlarına aksın
aksın ve silsin yeryüzünde ne kadar sınır
ne kadar sınırlama varsa insan kalbine dair
katliama dair ne varsa doğada silsin bir bir
geceleri ay olsun gamzeleri olsun gülümsesin

geceleri ay olsun gamzeleri olsun gülümsesin
rüzgara katılsın şarkı olsun çoğalan aşk olsun

Mehmet Çetin

8 Mart 2008 Cumartesi

OLDU BİR KERE


Kızın gözleri yeşildi
Saçları bir kucak duman
Kızın gözleri yemyeşildi
Saçları öylesine duman
Rüzgârlı bir gecede çıkageldi
Kimseler duymadan
Yürüdü tıpış tıpış
Odalardan içeri
Yürüdü aynalarda yemyeşil gözler
Yürüdü eller ayaklar omuzlar
Yürüdü kalçaların en güzeli
Yürüdü yürüdü
Dünya birden dumanla doluverdi
Çektim yıldızların üstüne perdeyi
Rüzgârlı bir gecede
Çektim yıldızların üstüne perdeyi
Ne olduysa
Rüzgârlı bir gecede oluverdi

Suat Taşer
RASGELE


Ellerin
Ellerime değse rasgele
Parmağın, parmağıma
İçimden yıldızlar uçuşur
Sana, taaa sana.

Gözlerin
Gözlerime değse rasgele
Dizlerin, dizlerime
Yağmurlar yağar içime
Taa içime.

Bir soluğun değse,
Bir dudağın değse yüzüme
Bir daha
Bir daha değse

Ve bir daha değse

Rasgele!..

Orhon Murat Arıburnu
AŞKLAMA


Şaraptı rakıydı şuydu buydu
Kişi esrimeyi bir aşkta tatmalı ilkten
Dedim ya ondan gayrı korkuluğa güvenmem
İçtiğim hep aşktı benim gerisi tortu

Sevişik bir keçi yumukgöz oğlağına
Özüne aşk sızmış sütünü emziriyor
Yumurtasını bir kovuğa koyarken
Aşkı da koyuyor anaç zargana

Aşk mavisi tükendiyse o boşuna denizde
Bil ki diken bir çamurla örtülüdür sığlığı
Niye enez bu zambak diye sordular mıydı
Aşksız geçen günlerinde örselenmiş, de

Aşk bürünmeseydi de bak hiç şakır mıydı
Şu bir damlacık isketeyi tâ gagadan kuyruğa
Kişi gönlünü yitirdi mi ne yüzle çıkar sokağa
Yaşamda nesi varsa aşk işte onun adı

Ansıyın, aşkla yağdı da sular
Ondan kokulandı ıtır çekirdeklendi elma
Doğayla elele bizi üreten sevgi var
Evrende en soylusu sezdim ki bu çoğalma

Metin Eloğlu
SENİ ANMAKLA ARTIYORUM


korkak değilim umutsuz değilim bundan böyle
değiştirdim sana yaraşmayan günlerimi verdiklerinle

sana yaraşmayan ne varsa bir bir çıkarıp attım
yeller esiyor şimdi o büyük karanlığımın yerinde

geldin kutsal bildiklerimi yeniden tanımladın
ülkemi bir bakışta bağladın güzelliğine

en varılmaz yerlere vardırdın ellerimi
en gizli denizleri açtın gemilerime

sensin artık adı bir dönülmezliği çağıran
kelimeleri ölümsüz kılan şiire.

Kemal Özer
KIŞ BİTTİ


"Vedalaşmaların ilmini yaptım ben,"
Sürgünlerin uzmanlığını.
Bir vapur nasıl kalkar bir limandan.
Tren nasıl acı acı öter, öğrendim.

Yıllarca mektuplarla yaşadım.
Kaçak tütün,yasak yayın
Larla beslendim.
Unutmadım. Unutmadım.

En çok yelkenleri özledim
Bozkırın buzlu yalnızlığında.
Dağlar yoktu, dağlar yoktu,
Rüzgârlara yaslandım.

Çılgın mıydım, tutsak mıydım
Yüreğinde karanlığın?
Kan kurudu-
Ben gül oldum açıldım.

Cevat Çapan
BİR SABAH UYANMAK


Bir sabah ellerin cebinde çık evinden
Ceketin iskemleye asılı kalsın
Bekliye dursun dostun
Kahvede
İşe gitmekten de
Bugünlük vazgeç.
Öylece dolaş çiçek kokan sokaklarında
Güzel şehrinin.
Yeniden tat gökyüzünü
Ağaçlara selâm ver!
Apartmanların hatrını sor!
Senden başkaları için değil
Bu güzel gün
Mavi gök.

Sabahattin Kudret Aksal

2 Mart 2008 Pazar

Bağışla

Ya zamanından çok erken gelirim
Dünyaya geldiğim gibi
Ya zamanından çok geç
Seni bu yaşta sevdiğim gibi

Mutluluğa hep geç kalırım
Hep erken giderim mutsuzluğa
Ya her şey bitmiştir çoktan
Ya hiçbir şey başlamamış

Öyle bir zamanına geldim ki yaşamın
Ölüme erken seviye geç
Yine gecikmişim bağışla sevgilim
Seviye on kala ölüme beş

Aziz Nesin

10 Şubat 2008 Pazar

ONUR DA AĞLAR


Gözlerinin pınarında
Bir bulut,
Boşandı boşanacak
Nerdeyse.
Aklımdan geçenleri
Okuyorsun su gibi.
Dünya gördü,
Bizi boğazladılar...
Tutma gözyaşlarını
Onur da ağlar...
Bırak yıkansın gökyüzü,
Lâcivert, yeşil, altın
Işıkları günbatının
İşte şafaktayız gene
Çırılçıplak
Ve mavi.

İşte sanki dağ yeli
Ve işte sanki meltem...
Kimse toz konduramaz
Kesip attığımız tırnağa bile.
Sen en güzel kızısın
Bütün galaksilerin
Bense tözüyüm artık
Akkor tözüyüm,
Prometheus'u yakan
Kara sevdanın...

Ne alnımızda bir ayıp
Ne koltuk altında
Saklı haçımız.
Biz bu halkı sevdik
Ve bu ülkeyi.
İşte bağışlanmaz
Korkunç suçumuz...

Ahmed Arif
YALNIZLIK MACERASI


Öyle yalnız kaldım ki hayatımda
Kimi gün öldüm kimi gün ilâh oldum
Çok zaman annemin dizlerine hasret
Koydum başımı kendi dizlerime
Doya doya ağladım

Paylaşırsa dost paylaşırmış
İnsanı derdini sevincini
Dost ümidiyle ortalığa düşmeyegör
Hangi kapıyı çalsan kimseler yok
Hangi omuza dokunsam yabancı çıkar

Âşık mı olmadım tapınırcasına
Bir Mecnun geçti o çöllerden bir de ben
Diş mi çektirmedim âlemde Kerem gibi
Ferhat gibi gürz mü sallamadım dağlara
Ne Leylâ yâr oldu bana ne Aslı ne Şirin

O gün bugün sırtımı kendim sıvazlıyorum
Sabahları sokağa çıkmadan evvel
Cesaret şairim cesaret
Kendi saçlarımı okşuyorum geceleri
Sevgilimin saçları niyetine

Cahit Sıtkı Tarancı (Sanat ve Edebiyat Gazetesi, 4.11.1947)

20 Ocak 2008 Pazar

HAYAL OYUNU


Ellerindi ellerimden tutan
Ellerimdi ellerinden tutan...
Bıraktığı anda ellerimiz ellerimizi
Gökyüzüne vuracaktı gölgeleri ellerimizin
Kimbilir kaç martılar halinde...

Bir masada karşı karşıya
Seyrederken dudaklarını senin,
Dile gelmiş ilk Türkçeydik...
Henüz başlamış külrengi bahar,
Ne savaş, ne barıştık biz...

Bu dünyaya yeni gelmiş bir diyar
Manolyaya gece konmuş kumrular...

Can Yücel
LAVINIA


Sana gitme demeyeceğim.
Üşüyorsun ceketimi al.
Günün en güzel saatleri bunlar.
Yanımda kal.

Sana gitme demeyeceğim.
Gene de sen bilirsin.
Yalanlar isteyorsan yalanlar söyleyeyim,
İncinirsin.

Sana gitme demeyeceğim,
Ama gitme, Lavinia.
Adını gizleyeceğim
Sen de bilme, Lavinia.

Özdemir Asaf

16 Ocak 2008 Çarşamba

SON ŞİİRİM


Elim eline değsin
Isıtayım üşüdüyse
Boşa gitmesin son sıcaklığım!

Rıfat Ilgaz (Ataköy,1991)