29 Aralık 2007 Cumartesi

ŞİİRİÇİ HATLARI VAPURU


Nazım Hikmet vapuru
deniz ile arasına
dökülen asfaltı kırar
ve özgürlüğüne kavuşturur
salacak iskelesini
batmak pahasına

Can Yücel vapuru
alaycı bir düdük çalar
savaş gemilerine
ki rakı şişeleri asılıdır
can simitlerinin
yerine

Attila İlhan vapuru
keyifle yarar suları
içinde çünkü sevgililer öpüşür
ve güvertesinde
sigarasını rüzgâra karşı yakan
bir katil üşür

Edip Cansever vapuru
denize yansıyan
otel ışıkları altında
gider gelir Boğaz'ın en uzak
iki iskelesi
arasında

Orhan Veli vapuru
evlerine taşırken
telaş içinde insanları
küpeştesinden atılan
simitleri kapışır
martı kuşları

Cemal Süreya vapuru
akşamüstleri giyince
ışıklı elbisesini
ince bir duman savurarak havaya
dansa kaldırır
kız kulesini

Sunay Akın

* * * * * * *

Emre Karakuzu vapuru
apak bir yüreğin
klarnet çalışı gibidir
kendi kanununu koyar
ince telleriyle

Serhat Tümüklü

17 Aralık 2007 Pazartesi

YAKINLIK


belki de hemşeriyiz
ama sorma nerden diye
bir yakınlık çıkarsana
yüzümdeki yaradan

içim ısındı sana

hayatın ince bir yerinden
anımsat bana insan olduğumu
dön gülümse benden yana
anımsat unuttuğumuzu

içim ısındı sana

Eray Canberk
GÜNLERDEN ÖYLE BİR GÜN


Günlerden öyle bir gündü;
Üstüne tarih düştüğüm.
Gözümün önüne geldi birden
Balkıyan güzel yüzün.

Ve yüreğim yandı söndü,
Ter bastı avuçlarımı.
Bir işlek kovan uğultusu
Kapladı kulaklarımı.

Uzandım usulca cigarama;
Yavan ömrüme katık.
Ben o gün öldüm gülüm,
Bir daha ölmem artık.

Metin Altıok
BİR ERMENİ GENERAL


Usanıp sevişmekten bir ermeni general
Atıvermiş kendini senmişel kulesinden
Bir çocuk ki öperken utanır annesinden
O çocuğu boynundan asıvermeli derhal

Çünkü sığmıyor çocuk koskocaman adama
Çünkü tuhaftır biraz, çocuk olmak eskiden
Sahi, civcivler vardı - bazen anlatır annem
Ne güzel bükermişim boyunlarını ama

Ve ben o dar büyücü - upuzun kara şapkam
Yeniden doğururken alışkın bir tavşanı
Kendime iğretiyim - yani bir kasabalı

Yani her direnişi çağdaş kızla sonlanan
En yeni senaryoda en eski esas oğlan
Bir ermeni general - yakası madalyalı

Ataol Behramoğlu
YAŞADIKLARIMDAN ÖĞRENDİĞİM BİR ŞEY VAR


Yaşadıklarımdan öğrendiğim bir şey var:
Yaşadın mı, yoğunluğuna yaşayacaksın bir şeyi
Sevgilin bitkin kalmalı öpülmekten
Sen bitkin düşmelisin koklamaktan bir çiçeği

İnsan saatlerce bakabilir gökyüzüne
Denize saatlerce bakabilir, bir kuşa, bir çocuğa
Yaşamak yeryüzünde, onunla karışmaktır
Kopmaz kökler salmaktır oraya

Kucakladın mı sımsıkı kucaklayacaksın arkadaşını
Kavgaya tüm kaslarınla, gövdenle, tutkunla gireceksin
Ve uzandın mı bir kez sımsıcak kumlara
Bir kum tanesi gibi, bir yaprak gibi, bir taş gibi dinleneceksin

İnsan bütün güzel müzikleri dinlemeli alabildiğine
Hem de bütün benliği seslerle, ezgilerle dolarcasına
İnsan balıklama dalmalı içine hayatın
Bir kayadan zümrüt bir denize dalarcasına.

Uzak ülkeler çekmeli seni, tanımadığın insanlar
Bütün kitapları okumak, bütün hayatları tanımak arzusuyla yanmalısın
Değişmemelisin hiçbir şeyle bir bardak su içmenin mutluluğunu
Fakat ne kadar sevinç varsa yaşamak özlemiyle dolmalısın

Ve kederi de yaşamalısın, namusluca, bütün benliğinle
Çünkü acılar da sevinçler gibi, olgunlaştırır insanı
Kanın karışmalı hayatın bütün dolaşımına
Dolaşmalı damarlarında hayatın sonsuz taze kanı

Yaşadıklarımdan öğrendiğim bir şey var:
Yaşadın mı büyük yaşayacaksın, ırmaklara, göğe, bütün evrene karışırcasına
Çünkü ömür dediğimiz şey, hayata sunulmuş bir armağandır
Ve hayat, sunulmuş bir armağandır insana

Ataol Behramoğlu
SENİNLE


Ben hep ayrılık şiirleri söyledim
Geri gelmeyecek sevgililer için
Herkes bir şeyler koparıp gitti benden
Ve bir gün yalnızlığıma sen geldin

Tadılmamış mutluluklar verdin bana
Unutturdun yalnızlığı kaç senedir
Yokluğunda bile hep seni yaşadım
Tek sende bilmedim ayrılık nedir

Öyle yakınsın ki bana anlatılmaz
Senden bir parçayım,benden bir parçasın
Her zaman benimle ol, ayrılma e mi
Yanında gecemin sabahı olmasın

Yaklaş, daha yaklaş, az daha, biraz daha
Damarlarıma yayıl, yüreğimde vur
Gitsen de ben bilmeyeyim gittiğini
Dudaklarını bende bırak ne olur

Ya da gözlerin, saçların kalsın benimle
Güvercin beyazı küçük ellerin kalsın
Her gün senin adınla başlar ömrümde
Sen dilimden düşürmediğim bir duasın

Senden hiç ayrılmayacağım, unutma
Sensiz hiçbir güne aydınlık demeyeceğim
Güle güle demeyeceğim sana
Allahaısmarladık demeyeceğim

Ümit Yaşar Oğuzcan
HEPİNİZİN OLSUN BU ŞİİR


rüzgar etekli geçin çocuklar gözlerimden
geçin kısa pantalon boy boy oyun oyun
şakacıktan oyuncuktan olsun razıyım dünden
ba-ba deyin çığlık çığlığa önümde durun

pamuk ellerinizle boynuma tırmanın dizlerimden
karıştırın ceplerimi yüzünüzü sakalıma sürün
ağlamıyorum kokunuz kaçtı da gözlerime o yüzden
öpeyim gıdığınızı hadi katıla katıla gülün

ulaş barış evrim özlem gökçe devrim
güzelim adlarınız şimdiden tutmuş umutları
yapraklarca balıklarca kuşlarca geçin tuzakları
aferin çocuklar size aferin bin aferin

kat kat katlanıyorsam acılara gıkım çıkmıyorsa
gövdemi serin bir dal gibi şafaklara salmışsam
ipten alıp zehir zıkkım müebbetlere yatırmışsam
şair olmuşsam ekmekten ve aşktan yana
bir adım daha erkene almışsam yani ömrümü
bulutsuz yürüyün diyedir altında göğün
hadi öpün birbirinizi öpün bir daha öpün
ve alın artık ellerimden sizde büyüsün gülüm

Nevzat Çelik (Ocak-Nisan 1985)